Tatlı dillim, güler yüzlüm
Ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor
Neredesin sen...
Anlaşılan o ki mola zamanı dolmuş, Holyoke çok özlenmiş, bavulu hazırlama zamanı gelmiş.. Tabii bugünün 7 Nisan olması ile de çok ilintili.
41 yıl önce 7 Nisanda minicik bir kadın tam tamına kırk iki saat süren bir doğum macerasından sonra 3.5 kilo ağırlığında, alnına dökülmüş bir tutam bukle ve uzun kirpiklerle bir erkek bebek doğurur. Adı , Özgür Ercan'dır. Anne bütün yorgunluğuna, dikişlerin ağrısına rağmen hayatının en güzel gecelerinden birini geçirir. Yatakta bir kraliçe edası ile yatar. Öyle gururludur ki, " Anne olamazsın, imkansıza yakın" diyen doktorlara, " Ay Vallahi de doğuramaz" diye fetva veren birilerine inat, şahane bir çocuk dünyaya getirmiştir. O artık bir annedir.. Anne olmanın sadece doğurmak olmadığını, okulu ve mezuniyeti, hatta emekliliği olmayan, dünyanın en zor mesleği olduğunu henüz bilmiyordur..
Bebeğini doyurmak, bitmek bilmeyen bez maceraları, uykusuz geçen geceler, her gaz sancısında " Bebeğime ne oluyor " korkusunun, işin üvertürü ve en kolay etabı olduğunu her anne gibi sonradan keşfeder. Daha ilk günden korkularla tanışır. Bebeğine aşık olur, hatta onun kulu , gönüllü kölesi olur.. Biraz da kişiliği gereği patalojik anne sınıfına yazılır.. Evham, aşırı titizlikle gözü hep bebeğindedir. Oyuncaklar hep kaynatıldığından, zavallı çocuğun yamru yumru olmamış oyuncağı olmaz uzunca bir süre. Hatta buluğ çağına eriştiğini anlamak istemeyen , anlamayan eczacı anne, oğluna sesi kalınlaştı diye antibiotik verir..
Anne-oğul garip bir ikilidir. Anne, xx small petite size olduğu için, hamileliğinde de bebeği ile dolaşırken de yaşlı teyzelerin ayıplayan bakışları," Kızım acelen neydi anne olmak için" sitemleri, ya da " Kardeşini de al , eve dön" ikazları ile karşılaşır.. 26 yaşında anne olduğunu hep anlatmak zorunda kalır..
Minik annenin , bebeği büyürken, ne yazıktır ki ıskaladığı anlar çokçadır...Hayata tutunma yıllarında çalışmak zorundadır. . Eczane uzun mesai gerektirir. Bir gün oğlunun gençliğini olsun beraber yaşayabilmek için işi gücü bırakır eve döner ama ,çok geç kalmıştır. Oğlu uçup gitmektedir eğitimi için.. Artık hayatında bavul hazırlama, yolcu etme, arkasından şişmiş göz kapakları ile dolaşıp, her şarkıda ağlama, deli heyecanlarla karşılama vardır. Korkuların zirve dönemleridir kıtalar arasında..
Tatil için geldiğinde bir gece babasıyla onu seyretmek, üstünü örtmek üzere odasına girdiğinde fark eder ki yatakta kocaman bir genç adam yatıyor. Gariptir ki baba da aynı şeyi hisseder.. Onların minik , pembe beyaz, yumuşacık bebekleriyle hiç ilgisi olmayan bir genç adam vardır bebeklerinin yatağında.. Sadece kirpikler, o güzel yüz aynıdır.... İşte o gece anne, geçip giden o güzelim yıllara çok yanar.. Onu yaşayamadığına, onunla oynayamadığı oyunlara...
Evet, Anne olmak nedir, öğrenip öğrenmediğimi, iyi anne olup olmadığıma ben karar veremem. Ama bu 41 yılda yaşadığım gurur, korkular, sevinçten havalara zıplamalar, gözyaşları, çektiğim acılar olmasaydı ben, ben olmazdım.. Bu güne dek onun adına yaşadıklarım beni ben yapanlardı.. Kimliğimin , kişiliğimin altında Özgür Ercan'ın annesi yazıyor.. O artık bir baba.. Hem de baba olmanın tüm sınavlarını başarıyla veren, doktora yapma noktasında bir baba, bir ebeveyn. Çok iyi bir gözlemci olarak bizim el yordamıyla yapmaya çalıştığımız ebeveynliği, gördüğü yanlışlardan arıtarak yapan ,çok ağır görevler üstlenmiş bir baba....

Sevgili oğlum, Ozzie, senin annen olmak; yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz her şeye değer.. Anneliği becerip beceremediğim sende saklı.. Ama benim bildiğim seni sevdiğimdir. Çok sevdiğimdir, tanımlanması imkansız , ölçümlenmesi mümkün olmayacak kadar ,hata yapmayı kolaylaştıracak kadar çok sevdiğimdir. Hayatıma kattığın, ben de sonsuza kadar yaşayacak can için , büyüdüğünde " Bebeğim nerede" geç kalmışlığımı o şahane iki çocukla telafi ettiğin, büyük sevgiler, tattırdığın gurur, anne olmanın erdemi, bende seninle oluşan Nesrin Ercan profili için, bize sunduğun anne-baba, babaanne-dede unvanı için; binlerce, milyonlarca , seni sevdiğim ölçüde teşekkür ederim. Çektiğim kırk iki saatlik sancıya, uykusuz gecelere, yerli yersiz tüm korkularıma, yaşadığım tüm hasretlere , yaşamak zorunda kaldığımız her şeye , her acıya değensin.. Sensiz ne ben ne Fikret Ercan bir şeye benzemezmişiz..
Dilerim güzel yüzlü, güzel ruhlu oğlum, hayat bundan sonra sana adil ve cömert davransın ..
Happy Birthday gözbebeğim.. ..Doğum günün kutlu olsun.. İyi ki doğmuşsun... Ozzie Ercan