15 Ağustos 2015 Cumartesi
The Universty of Life
İnsan ömrü öğrenmekle geçermiş, öğrendim. Doğumdan finale kadar.
Nefes almayı, meme emmeyi öğrenmekle başlıyor.. Vücudunuzu döndürmek, emekleme , ilk adım , çiğneme vs.
Daha sonra bizim hayatta yer alacağımız sınıfın belirlenmesine yönelik eğitim.
Brezilya'nın yüz ölçümü, aruz vezni, pi sayısı, fako deneyi, klorofilin formülü, yüzyıl savaşları, integral, sinüs cosinüsler, harmonik bölmeler, mitoz çoğalmalar, general rütbelerindeki yıldız sayıları, büyük ayı, küçük ayı, kutup yıldızı, Patrona Halil İsyanı, Çerkez Ethemler, Memlük Hanedanı, Hammurabiler vs vs..
Sonra branşlaşmaya geçilir. Artık, tıp, hukuk, iktisat out, nano teknolojiler, uluslararası ilişkiler, su ürünleri vs in. Ama bilmiyorsunuz ki hepimiz ilk okula başladığımız günden itibaren duble major yapıyoruz. Nasıl mı?
Biz okulda mezun olur olmaz unutacagımız a vitamini sentezlerini, asetonun dimetil keton olduğunu, Dante'nin Divina Comedia'sını, Eflatun'u, Öklit bağlantısını okurken: hayat denen, mezuniyeti trajik ve gözyaşları ile dolu eğitim sistemi başlamıştır bile...
Hayal kırıklıklarını, aldatılmayı, yalnız ortada kalmayı, karşılıksız aşkı, doğal afetler karşısındaki çaresizliği, iftiraya uğramayı, suçsuz yere tutuklanmayı, inandığınız ilkeler uğruna işkence görmeyi, bir gecede sevdiklerimizi yitirmeyi, bir adımda arabanın altında ya da bulutların üstünde uçarken piste çakılmayı öğreniyoruz.
Sevmenin yetmediğini, sevilmek de gerektiğini, güven duymakla güven duyacağın kişiyi seçmenin de ne kadar önemli olduğunu, hayallerinden vazgeçmemek kadar, hayal aleminde yaşamaman da gerektiğini, büyüdükçe etrafındaki saf , temiz halenin, sırtını dayayabileceğin dostlukların giderek incelip azalacağını kafana vura vura öğretir bu eğitim sistemi..
Sakın ha " Bu da mı gelecekti başıma" demeyin.
Bu öğretide bunun cezası çok ağırdır. Öyle birşeyle yüzleşmek zorunda kalırsınız ki boğazınızdan cılız bir hırıltı bile çıkamaz. Bu nedenle " Bu günümüzü aratma, bu acıyı unutturacak acı verme, buna da şükür" söylemlerini bir an önce öğrenmeli insanoğlu. Neden, niçin, niye .. Soru yok. Yorum ve itiraz eski tabirle zinhar yani asla ve never.. Akıllı olmak gerekir. Zavallı sen, ipleri aslında görünmez ellerden oynatılan bir kuklasın. Baş mı kaldırmaya niyetlendin? Vay ki vay sana. Yanmışsın. Yer tokadı oturursun aşağıya. Gık bile dedirtmez bu okul canım.Tek ayaktan falakaya, ihtardan uzaklaştırma almaya kadar yollar var. Bazen durduğu yerde senin canını acıtmak ister, ya hatırlamadığın bir küçük hatadan, ya da öğreti gereği. Öyle yerlerden vurur ki ölmek, " asude bir bahar ülkesi" gibi gelecektir .
Ben bir zamanlar, tüm trajik olayların, büyük felaketlerin gazete haberi veya haber bültenlerinin gündemi diye düşünürdüm. Sanki bunlar bize olmaz , olanlarında nedenini bilmek istemezdim. Gazetenin o sayfası itinayla katlanır, televizyon kanalı bir parmak becerisi ile değiştirilirdi tarafımdan..
Sonra hayatıma kaybolup giden baba, iflasın yalnızlığı, trafik kazaları, çeşitli hastalıklar nedeniyle yitirilmiş sevgili canlar, deprem enkazları, hukuksal ve bürokratik haksızlıklar giriverdi Mızırdanacak oldum, küttttt kanser, hem de canımı ençok yakacaklardan birine. Usulca mırıldandım. " Ya bu kadarı da olur mu? " . Öyle mi Nesrin hanım buyrun, gümmmmm bir otobüs ve Mine'ye veda. Nefesim kesilmiş bir halde "Aman Tanrım bu neydi böyle? Ben nasıl baş ederim" i geçirdim içimden.
"Ah be Nesrin'cim , sen umutsuz vakasın, seni nasıl terbiye edeceğiz. Sen hala mı sızlanıyorsun? " dediler ve bugüne geldik.
Gerçekten ve gerçekten o savaş hikayeleri , Sophie'nin seçimleri, 12 eylul idamlarının annelerinin öyküsü bir yana, acı çekmenin katran kuyularında debeleniyorum. Her sabah, her öglen her akşam , her gece ölüyorum. Açıp baksalar, kalbim sünger gibi delik deşiktir. Bir elimde acılarım, diğer elimde umudu beraberce taşımaya, bu çok zor yolda düşmeden, düşürmeden yürümeye çalışıyorum
.
Hayatta en sinir olduğum ve katlanamadığım insan türü ahkam kesen ve her konu hakkında kesin fikri olanlardır. Ancak en iyi öğretinin kuralı, tecrübe ve yaşamadır. Ordan hareketle bunları sizinle paylaşmak istiyorum.
Ne olur, yüzünüzdeki çizgilerle mutsuz olmayın, bırakın o sevmediğiniz arkadaşınızda aynı elbiseyi veya arabayı alsın. Patronunuz huysuzsa aldırmayın. İstedğiniz branşı seçemediyseniz ne gam. Yıllar içinde neler değişecek, ne yeteneklerinizi keşfedeceksiniz. Sevgiliniz mi terk etti.? Allah aşkına saçmalayıp ölmelere kalkmayın. Kilo mu veremediniz, almayın yeter. Sağlıkla aldığınız her soluk, güzel görünmenizden iyidir.
Elektik kesintisi, trafik, Ankaradakiler, anlamsız vergi cezaları, kredi kartları... Bunların hepsine vaktiyle delirmiş olan ben, diyorum ki sevdiklerinizle yarından söz edebiliyorsanız , şükredin. Tatil programı, gelecek yıllardan konuşabilyorsanız ne şans..Yarınlardan korkmuyorsanız, aslında korku veya acıdan öldüğünüz halde, yaşar gibi yapıp gülümsemeye çalışmıyorsanız, sevdiklerinizin sağlığı için ölesiye korkmuyorsanız; lütfen ve lütfen şımarıklık yapıp mutsuz hissetmeyin kendinizi. Her havanın tadını çıkarın, her alınan soluğun... Gerçekten...
temmuz 2014'den...
ÖZLEMEK...
ÖZLEDİM..
Sabahları yataktan yeni bir güne başlamanın keyfiyle kalkmayı,
Kahvaltıdan zevk almayı,
Hangi şehidin haberini, hangi çılgın kocanın cinayetini, hangi sapığın tecavüzünü, seçmeyi bilmediklerimizin koltuk ve güç sevdasına güzelim ülkemi yangın yerine çevirmesini görmekten korkmadan sabah gazetemi okumayı,
Bir yanda Bodrum, Alaçatı keyifleri, diğer yandan tabutlara sarılmış anaları görmemeyi özledim.
Şarkılar dinlemeyi, her şarkının içimdeki yaraları kanatmamasını özledim.
Her seyrettiğim dizi veya filmin sonunu getirebilmeyi, hepsinden canımı yakacak bişeyler bulmamayı,
Reklamlara bile ağlayan kadın olmamayı özledim.
Eski fotoğraflara gülümseyerek bakmayı, mevsimlerden güzellikler bulmayı özledim.
Doğum , evlenme günleri, 14 şubattan, anneler -babalar günü, thanksgiving, noel, yılbaşı ve bayramlardan nefret etmemeyi özledim.
Bahçemin çocuk parkı, salıncak, renkli çitlerle renk cümbüşü sergilemesini,
Rengarek su yatağı ve toplarla havuzun yüzülecek yeri kalmamasını özledim.
Evde kalabalığı, yemek kokularını, koşuşturmaları, çocuk seslerini, havuz başında ıslak havlu toplamayı, akşam yemeğinin telaşını özledim.
Yaz konserlerini, şıkır şıkır giyinmeyi, makyaj, son rotüşler yüzünden kocamı araba içinde bekletip, sinir etmeyi, eve dönüşte bir metre topukluların içinde ayaklarımın sızlamasını özledim.
Amerika'dan gelecekler için evi organize etmeyi, oyun odasını hazırlamayı, açlıktan geliyorlarmış gibi alış veriş ve ordu doyuracak kadar yemek yapmayı, gelecekleri gün sabaha kadar uyuyamamayı özledim.
Havaalanında karşılamayı, kokularını içime çeke çeke öpmeyi,
Uyku uyuyabilmeyi, yatak ve yastıklarla savaş etmemeyi özledim.
Ben ağız dolusu gülmeyi, hayal kurabilmeyi , deniz kenarında yürümeyi, aile tatillerimizi, ben hayatı, ben mutlu olabilmeyi, ben veda edenlerimi, ben eski resimlerde kalan mutlu aile tablolarını, ben kıymetini bilemediğim geçmiş güzel günlerimizi ,ben bizi ÖZLEDİM..,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)