Birincisi hayatıma girmedi. Daha doğrusu ben onun hayatına daldım.
Bir yıl önce tek oğlunu kundakda kaybeden üç kız annesi olan annem, bir kız çocuğuna daha sevinememişti. . Bunun için bana "Bu da bir çiçek ama yaban gülü " anlamında Nesrin adını koyan, babam Nusret Siirt'ti. Geceleri usulca odasına girip " yarın işe gidecek, akşama kadar göremeyeceğim" diye seyrettiğim uzun boylu, 50 li yılların Hollywood aktörlerine benzeyen, iyi giyinen, güzel konuşan, iyi yaşamayı seven hoş, karizmatik adam; hoş olduğunun da etrafında ki pervanelerin de farkındaydı. Ona iki kız çocuğu daha veren pervanelerinden birine gittiğinde 17 yaşındaydım. Giderken iyi yaşam koşullarımı, güven duygumu,17 yaşın coşkusunu da beraberinde götürmüştü.
Yıllar sonra fakültenin farmakognozi laboratuvarının kapısında karşılaştığımızda , kafamda yazdığım tüm senaryolar uçtu..Sadece sarıldım ve baba kokusunu içime çektim. Hayat daha o yaşta öfkelere kurban edilecek sevgiler için çok zaman olmadığını öğretmişti. O bana baktı ve " Çok zayıflamışsın, çocuğum ne yaptım sana ben" dedi. Neyse ki sadece bedenimi gördü. İçimdeki yaraları görseydi çok daha fazla utanırdı. Dönmüştü ya gerisi hikayeydi.
Birkaç ay sonra yeniden gittiğinde dağılan parçalarımı toparlamam ne çok zaman aldı. Eminim ki hala da bir iki parçam bir yerlerde savruluyor...
Gittiğinden 5 yıl sonra karşısına dikilip hesap sormaya karar verdiğimde çok geç kaldığımı öğrendim. Bir trafik kazasında öleli on ay olmuştu...
İkinci erkeği elimde tutmayı başardım. Bu sefer senariste rica ettim rolünü uzun yazdı . Umarım yaşamın içindeki rolü de benimkinden uzun olur. Fikret Ercan'dan söz ediyorum, kocamdan.
İyi bir flört sayılmazdı. Azıcık kasıntı, randevuları unutur, sinema kapısında bekletir. Biraz da umursamaz gibiydi. Nikahta evet yanıtını vermek için çok düşündüm. Nasıl bir hayata evet diyecektim.
Boş ver..Aşıktım ben aşık.. Yaşar görürdüm. Öğrenmiştim nasıl olsa küçük anlarda mutluluk ve ardından bedel ödeme. Öderdım.
Ödemedim.. O hiç de el açılıp niyaz edilmeyecek flört ve nişanlıdan muhteşem bir koca, yol arkadaşı çıktı. Yalnız o kadar mı.. Olağan üstü, önünde saygıyla eğilecek bir baba- dede .. Özgür'le onu izlerken içimden " Keşke sen babam olsaymışsın Fiko, koca nasıl olsa bulunur " dediğimi hatırlarım.
Yok yok koca da bulunmazmış. Böyle sakin bir liman nerden bulunurmuş ki.. O , Özgür'ün kalesi, benim limanım oldu.. Oğluyla yeniden büyüdü.. İçindeki sevimli çocuğu koruyarak... Benim büyümeyen oğlum gibi..
Ann, bir gün söylemişti, sen baba olmaya dair destan yazıyorsun diye. Aslında daha çok baba konçertosunun solisti.. Gördüğüm en arkadaş, en kahraman, en emeğini, imkanlarını gözü kapalı veren baba..
Üçüncüsü hayatıma bir nisan ayında giriverdi. Aman Allah'ım bu nasıl bir aşktı. Öbürlerine hiç benzemedi. Kulu kölesi etti.. Oğlum Özgür Ercan..
O da annesi gibi çok genç yaşta aşık oldu, annesi gibi aşkından vazgeçmedi. Henüz yeni evliydi, 98 yılında Elele dergisinin babalar günü için hazırladığı yazı dizisinde "Babamın mesleğini yapmak istiyorum" dedi. " Babam gibi baba olmak istediğim meslek"
Baba oldu yıllar sonra. Ann, kariyerine devam etsin diye iki yıl evden çalışarak Zeytin'i büyüttü.. Sonra da Ronan...
Bir gün altı harflik kanser sözcüğü hayatını darmadağın etti. Üç yıl süren savaşta, şahane koca ve sevgili, harika babalığı hiç bırakmadı. Eylül sonunda o güzel gözlü muhteşem aşkı bir kelebek olup uçtuğunda elinde babalık kaldı. Yanına eklenmiş annelikle.. Zor zamanlarda.. Babalık ve acı çeken adam arasında.. Biliyorum ki cocukları onun acılarına ilaç olacak. Çünkü tıpkı babasının ona taptığı gibi o da çocuklarına tapıyor. Çocuklar, onun küçük filleri ve o filleri Ann'e söz verdiği gibi salimen suya ulaştıracak..
Son erkeğim, Ronan Ozan Ercan..
Özgür'ü bana yeniden yaşatan, sıcak, sevgi dolu şahane bir adam... Baba olduğunu tabi ki göremeyeceğim. Aman o kadar uzun yaşam istemem. Zaten yaşıyor olmaktan da mutluluk duyduğumu kimse söyleyemez. Yaşamak ,sırtımdaki ağır yüküm . Her neyse ben görmeyeceğim ama bu güzel kara , ablası gibi zeytin tanesi gözlerin sahibi dede ve babasından aldığı genler ,duygular ve yol haritalarıyla çok iyi bir baba olacağından hiç kuşkum yok...
Yarın babalar günü. Hayatımdaki babalara ve baba olacağa şöyle bir dokunmak istedim.
- Nusret Siirt.. Artık öfkem yok. Artık kırgın da değilim. Hatta teşekkür ederim, bana nasıl bir ebeveyn olmamam konusunda örnek olduğun için.Yine de bazı öğretilerin rehberim oldu. Huzur icinde uyu güzel adam. Keşke çok daha fazla babam olsaydın. Seninle güzeldi herşey. Seni çok sevdim.
- Fikret Ercan.. Teşekkür ederim, sunduğun liman, elimi bırakmayan elin, göstermeyi çok sevmesen de o duygusal, sıcacık yüreğin ve oğluma verdiğin sonsuz sevgiler icin. Sensiz olmazmışım. .Seni seviyorum.
- Özgür Ercan... Bir kadını sevişine, babalığına, sadakatine, vefasına, acı çekmeyi bilişine acısından ürettiklerine hayran olduğum adam.. Gurur duydum seninle. Çünkü adam gibi adamsın. Sevmeyi, savası, acıyı iyi bilensin... Dilerim bir gün hayata gerçekten gülümser, merhaba dersin...Ne çok sevildiğini biliyorsun..
- Ronan Ozan Ercan . Sen aşkın ta kendisisin. Sen de ötekilerin hepsi var.. Tanrım sana adil ve cömert bir yaşam sunsun şahane küçük adam..
BABALARIN DEĞİL, BABA OLMAYİ BİLENLERİN GÜNÜ KUTLU OLSUN...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder